
Anadolu’dan yükselen ışık: Alevi-Bektaşi Geleneği
Her kültür bir dağ gibidir; eteğiyle genişler, zirvesiyle yücelir. Anadolu’nun gönül dağlarında yüzyıllardır tüten bir ocak var: Alevi-Bektaşi geleneği. Bu gelenek, sadece bir inanç değil; bir eda, bir nefes, bir duruştur. Sadece cemlerde değil, sazda, sözde, şiirde, dost meclislerinde yaşar. Anadolu'nun kalbi onunla atar, sesi onunla yankılanır. Çünkü bu yol, bir gönül yoludur.
“Gelin canlar bir olalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz.”
— Hacı Bektaş Veli
Bu sözleri yalnızca bir öğüt olarak değil, aynı zamanda bir şiir, bir yaşam felsefesi olarak duymalı insan. Alevi-Bektaşi yolu; zalime karşı susmayan, mazluma kol kanat geren bir adalet yoludur. Ama bu adalet öfkeyle değil, aşk ile yoğrulur. Çünkü bu geleneğin özü, "insan"dır. İnsan-ı Kâmil olmaktır hedef; kendini bilen, haddini bilen, gönlünü bilen...
Bir cem ayinine girerseniz eğer, sessizlikte konuşan bir ahenk duyarsınız. Saz çalar, gönül ağlar, semah döner... Kadınla erkek yan yanadır; hiçbir kimse diğerinden üstün değildir. Çünkü bu yolda her can, Tanrı'nın bir parçasıdır. O nedenle eller değil, yürekler semaya açılır. Dualar, hiyerarşiyle değil, muhabbetle yükselir.
“Ben melâmet hırkasını
Kendim giydim eğnime,
Arifem de sormadı
Ne kimim, ne nesiyim.”
— Nesimi
Bu dizelerdeki tevazu, bu yolun özüdür. Kendisini değil, insanlığı yücelten bir öğretidir Alevilik. Simgelerle değil, anlamla yaşar. Dış görünüşe değil, içe bakar. Kalıba değil, manaya önem verir. Ve ne büyük bir tevafuktur ki, bu gelenek en güzel ifadelerini edebiyatta bulur.
Pir Sultan Abdal’ı düşünün... Onun şiirleri, yalnızca bir başkaldırının değil, bir inancın da tercümanıdır. Zalimlere karşı söylenen her dize, bir isyan değil, bir direnişin destanıdır.
“Yürü bre Hızır Paşa,
Senin de çarkın kırılır.
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir.”
Bu dizelerde öfke değil, hakikatin soğuk ama kararlı sesi vardır. Çünkü Alevilik, zalime susanlardan değil, mazlumun yanında duranlardan doğar.
Ama bu gelenek sadece şiirle, sadece sözle yaşanmaz. O, anadır, babadır, ocağın tütmesidir. Bir çayın demlenişinde, bir lokmanın paylaşılmasında, bir kurbanın niyetinde yaşar. Çünkü bu yol, paylaşmakla büyür, aşk ile serpilir.
Alevi-Bektaşi geleneği, Anadolu’nun yüz akıdır. İncitmeden var olan, kırılmadan direnen, kendi renginde ısrar eden bir irfandır. Ve biz, bu toprağın çocukları olarak, o irfanın dizeleriyle yeniden düşünmeli, yeniden duymalıyız.
“İkilik kinini içimizden atalım,
Üçleme, yedile, kırkla gidelim.
Birliğe varalım, dirliğe yetelim,
Dilde, fikirde, işte birlik gerek.”
— Hacı Bektaş Veli
Bu mısralar, sadece Alevi-Bektaşi geleneğinin değil, bir toplumun da kurtuluş yoludur. Çünkü ayrıştıkça eksilir, birleştikçe çoğalır insan.
Ve belki de bugün en çok bu sesi duymaya ihtiyacımız var:
Birlik, aşk, adalet ve insanlık.
İşte Alevi-Bektaşi geleneği, bu dört kelimenin sessiz şiiridir.
Ve Anadolu, hâlâ o şiiri fısıldıyor. Dinleyen kulaklara ne mutlu.
Ve son olarak şunu söylemeliyim,
“iyilik iyidir”….
Facebook Yorum
Yorum Yazın